22 Haziran 2012 Cuma

Çat kapı

Her zamanki gibi bır eli yorganın altında, digeri bacaklarının arasinda uyuyordu Derya. Saatlerce dönmedolap misali kıvrandığı yatağında en sonunda bitap düştü. Çok degil bı kaç saat sonra, gün ağarmaya başladığında, çalan telefonun alarmını kapatmakhh icin uzandı. Gözlerini bır milim bile açmadan kapadı telefonu. Ama ses kesilmedi. Artık sinir bozucu bı hal almaya başlayan sesin telefondan değil de aşağıdan, dış kapıdan geldigini anlayınca fırladı yataktan. Saga sola sendeleyerek yuvarlanmaktan farkı olmayan adımlarla indi merdivenlerden. Elini kapı koluna götürdüğü anda, annesinin çocukluktan gelen sesi çınladı kulaklarında. "Hala öğrenemedin kapıyı açmadan önce kim o demeyi?" bu defa annesini dinledi. Parmaklarının ucunda uzandığı kapi gözünden baktığı anda yıllar önce o kapıdan kaçarcasina giden Mert'i gördü. İrlanda da tanıştığı ve pesinden Türkiye'ye gelen çocuktu bu... Bır zamanlar delicesine asık olduğu, Derya'ya tutkun olan cocuk... Mertle göz göze geldiler kapı gözünden. Öylesine patırtı yapmıştı ki kapıya ulaşana kadar, Mert'in duymamış olması imkansızdi. Ve daha kötüsü yıllardır beklediği ve yüzlerce kez senaryonu yazıp oynadığı bu sahnede tutulup kalmıştı Derya. Ne geri dönebiliyordu yatağına, ne de kapıyı açabiliyordu.  Filmlerdeki gibi uzamazdi ama bu sahneler. Anlık olurdu... Oldu da.  Mert  "biliyorum orada olduğunu Derya, ac lütfen kapıyı, cok pişmanım." dediğinde "sen neyi bildin bu zamana kadar Allah'ın belası... Biliyormuş!" diye cevap verdi. Cevap verdi vermesine ama sadece icinden... Mert'in karşısında hiç bır senaryo tutunazmadı, hala öğrenebilmiş degildi. Her zaman böyleydi Derya. Hangi durum hangi koşul olursa olsun konuşurdu. İcinden. Dışından. Sesli. Sessiz. Fısıltıyla. Bagirarak. Kendisiyle ya da baskasiyla. Ne olursa olsun, verilecek bır cevabı olurdu. Kimi zaman mantık dolu, kimi zaman çocuksu olan cevapları bile bunu kimin söylediğini anlamamıştı ki biraz önceki ses yeniden çalmaya başladı.  Çaldı... Çaldı... Derya az öncekinin rüya olduğunu anlamaya başladığında iki düşünce yine baş vermişti... Biri;  -bütün bunların henüz yaşanmamış olması ve hala o an gelinceye kadar hayal kurmaya yetecek zamana sahip olması... Bır digeri ise;  -bütün bunların yaşanmış ve bitirilmiş olması. Artık baska bır gerçeğin yani basında yatıyor olmasıydı. Derya sol elini yastığın altından çıkardı ve Faruk'un saçını araladi. Yanındaki gerçeğe daha net bakıp asla yaşanmayacak hayalinin silinişini izlerken ikinci uykusuna dalıp gitmişti...