15 Şubat 2012 Çarşamba

matruşka olmalı bazen.

Elindeki yanıp sönen fenerle girdi çarşafın altına. Çıt çıkarmaması gerekiyordu. Yasaktı o saatte okuması. Aslında okuması da yasaktı. Hele elindeki kitabı okuması affedilmez bi yasaktı... Bütün yasakları çiğnerdi Zeynep. Olmaz denilen şeylere karşı bi alerjisi vardı. Amacı oldurmak değildi çoğu zaman. Oldurmaya çalışmak ve olmaz diyenlerin tepkilerini izlemekti. 
Zeynep o gece yeni bir romana başladı. Sararmış yaprakları olan kenarları kıvrık, bazı yerlerinde notlar alınmış, bazı satırlarının altı çizilmiş... Belli ki önceden biri, belki de birileri tarafından yaşanmış bir kitaptı.
En sevdiği! 
Yeni bir romana başlamak değil. Yeni bir romana bilmediği gerçek insanlarla başlamak... Bazenleri onlarla yazdıkları üzerine konuşmak, soru sormak, nedenler uydurup en olmayacak olana inanıp şaşırmak...
Ama en çok sevdiği okuduğu romanlardan, öykülerden; izlediği filmlerden, dizilerden, tiyatrolardan bir karakteri çıkarıp kendisini koymaktı o hikayeye. her yeni hikayeye merakı vardı Zeynep'in. Kedi gibi burnunun ucunu sokup koklaması gerekirdi farklı gelen her şeyi. sonra içinden ilk geçeni seçerdi. Bazen ağlayan kadın olurdu, bazen deli kadın, bazenleri dilsiz çocuk, bazenleri şarkı söyleyen küçük kız, bazen de istasyondaki evsiz bilge yaşlı kadın... 

Bakalım bu romanda kim olmayı seçecekti Zeynep...

Belki de Matruşka olmayı seçer bu sefer. Kat kat hepsinden giymek ister, kim bilir.

Kimseye söylemezdi ki bu sırrını, kimse bilemezdi.

Ama uyku ağır bastırdı.. Zeynep bir elinde fener, üzerinde eski bir roman rüyasındaki karakteri oluşturmaya başlamıştı bile...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder